TÜRKİYE’DE YEREL BASININ GELİŞİMİ(1923-1980) - Hempa Entelekya

TÜRKİYE’DE YEREL BASININ GELİŞİMİ(1923-1980)

29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi olarak kurulması ile yerel gazetecilikte de yeni bir dönem başlamıştır. Ulusal bağımsızlık için Kurtuluş mücadelesinin sürdürüldüğü sancılı dönemlerde çıkartılan ve işgalci kuvvetlerin baskısı altında yayın hayatını sürdüren yerel gazetelerin yayınları büyük bir öneme sahiptir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele’yi desteklemeyen yerel gazetelere de rastlanmaktaydı. Türk milletinin bağımsızlığını kazanacağı mücadeleye Akşam, Vakit, Yeni Gün ve İleri gazeteleri destek verirken; İstiklal, İkdam, Tevhid-i Efkar, Tasvir-i Efkar ve Tercüman-ı Hakikat şiddetle karşı çıkan yayınlar yapmaktaydı. Manda ve himayeyi destekleyerek düşman kuvvetlerinin işgalini benimseyen Osmanlı Devleti, milli mücadeleyi destekleyen yayınları da sansür ve baskı altında tutmaya çalıştı.


 Bunlardan ilk nasibini alan 16 Kasım 1918 tarihli yayınında, İstanbul Limanı’nın Fransız ve İngiliz gemileri ile dolmasının ardından çıkardığı arka arkaya devlete çağrı yazılarının ardından son olarak, “Bütün dünyadan umudu keserek yapayalnız kaldığımız şu anda kurtuluşumuzu kimden bekliyoruz” satırlarına yer veren Akşam Gazetesi olmuştur. 2 Aralık 1918 tarihli Akşam Gazetesi Başyazarı Necmettin Sadak’ın yazısı silinerek ve diğer sayfaların yarısı da beyaz olarak yayınlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine milli mücadelenin önderi olarak çıkmasıyla, Akşam Gazetesi başta olmak mücadeleye destek veren diğer gazeteler Mustafa Kemal’in mesajlarına da sayfalarında yer vermiştir.

Ulusal direnişe karşı olan gazeteler büyük ölçüde azınlıklar tarafından çıkarılmıştır. Kurtuluş yanlısı gazetelerin tek bir amaç için birleşmesiyle sesleri kesilmiş, Büyük Taarruzun ardından da Kuvay-i Milliye karşıtı Türkçe basın susturulmuştur. Böylelikle tek sesli, tek dilli basın ortamı sağlanmıştır. 1919 Mayıs’ı ile 1938 yılının sonu arasında ülke topraklarında 582 gazete yayımlandığını; bu gazetelerin 176‟sının İstanbul’da, 406‟sının ise taşrada çıkarıldığını aktarmaktadır. Taşra gazetelerinin 54‟ü İzmir’de, 28’i Trabzon’da, 27’si Adana’da, 25’i Ankara’da, 24’ü Bursa’da, 16’sı Samsun’da, 13‟ü Eskişehir’de, 12‟si Kastamonu’da ve 11’i de Gaziantep’te yayımlanmıştır. 11 vilayette 1‟er gazete çıkarılmış, 10 vilayet ise gazete yayınlamamıştır.

 

23 Nisan 1920’de TBMM açıldı ve 2 Mayıs’ta 11 üyesiyle ilk hükümet kuruldu. Bu ilk bakanlar kurulu 2 sayılı kararnamesinde basınla ilgili şu nokta önemlidir:  “İstanbul ile her nevi resmî muhaberat memnudur. Der saadetten gelecek evrakı resmîye ve İstanbul matbuatı derhal iade olunacaktır. Evrakı varideyi ve matbuatı kabul eden veya iade etmeyen memurlar hıyaneti vataniye mucibince itham edilecektir. Şunu belirtmek gerekir ki, bu yasaklamadaki maksat Ankara hükümeti aleyhine saray ve düşman işgal kumandanlığından para alarak coşan düşman yanlısı basının yaptığı yayınlardan, milli hudutlar içindeki vatandaşları uzak tutmaktır. Ankara hükümeti bu münasebetle milletin yüksek menfaatlerini millete anlatmak ve dünyanın her tarafında propaganda yapmak amacıyla başta padişah olmak üzere, önceki hiçbir hükümetin aklına gelmeyen yeni esas ve görevlerle donanmış bir Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesini kurdu”.

 

Milli Mücadele’ye destek veren dönemin önde gelen bazı gazetecileri padişahlıktan Cumhuriyet’e geçişi erken bulsa da, uzun yıllar baskı altında yürüttükleri görevlerini ilk kez özgürce yapabildiklerini, yayınladıkları eleştiriler için herhangi bir yaptırım uygulanmadığında bu nedenle de Cumhuriyet’in ilanının gerekliliğini kavramışlardır. Cephede hala süren Milli Mücadele için tüm dünyaya ve kurulacak Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili bilgi vermek amacı ile Ankara Hükümeti tarafından 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı (AA) kurulmuştur.

Tek parti rejiminin otoriter uygulamalarından Anadolu basını da nasibini almıştır. Takrir-i Sükûnun kıskacına giren dönemin basını, ulusal-yerel ayrımı yapmayan İstiklal Mahkemeleri’nin hışmına uğramıştır. Yasal düzenlemeler de basının yaşam alanını daraltmıştır.    1931 Matbuat Kanunu’nun ünlü 50. Maddesi bütün bir basını gerektiğinde sustururken mülki amirlere gazete kapatma yetkisi veren 18. maddesi de Anadolu gazetelerini sindirmiştir.

 

Yerel gazetelikte özellikle Cumhuriyetten sonra büyük bir gelişme yaşandığı söylenebilir. 1990 yılında Türkiye’de günlük gazetelerin sayısının 327 olduğu görülmektedir. Bu gazetelerde 1991 yılında çalışanların sayısının 1.900’lerde olduğu tespit edilmiştir. Yerel gazetelerin o dönemde yapısına bakıldığında; sahip ve yazı işleri müdürlerinin aynı soyadını taşıdığı, gazete kadrolarında akraba ilişkilerinin söz konusu olduğu söylenebilir. Bu dönemde özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa illerindeki tirajların diğer illere oranlara daha yüksek olduğu görülmektedir. İstanbul ve Ankara dışında en çok gazete; Adana, Hatay, Balıkesir, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Gaziantep, Denizli, Erzurum, İçel, İzmir, Kars, Konya, Mardin, Ordu, Tokat ve Zonguldak’tadır. Günümüze kadar yayınını sürdüren en eski yerel gazetenin Yeni Asır ve Yeni Adana olduğu bilinmektedir. En uzun geçmişi olan gazeteler de Antalya (1922), Bartın (1924), Trakya’da Yeşil Yurt (1925), Yeşil Giresun (1925), (Kayseri 1927), Elazığ’da Turan (1930), Siirt (1937) olarak bilinmektedir.

     

1980 öncesine bakıldığında; ulusal gazetelerin taşra baskılarını arttırdığı ve kimilerinin de bölge sayfaları açarak kent haberlerine daha fazla yer vermeye başladığı görülmektedir. İzmit’te Kocaeli, Adana’da Ekspres gibi gazetelerin birer bölge gazetesi olarak Anadolu’ya açıldığı ve özellikle spor sayfaları ile yerel gazete okuyucusunun dikkatini çekmeye başardığı bilinmektedir.

    

Cumhuriyet döneminde, ulusal basın gibi yerel basın da cumhuriyetin ve devrimlerinin savunuculuğunu yapmış, değişiminin halka benimsetilmesini yapacak bir propaganda mecrasına itilmiştir. DP’nin Anadolu’da güçlü bir şekilde örgütlenmesi ve parti kadrolarının bunun için basını kullanması, yeni bir yerel gazetecilik olgusunu da beraberinde getirmiştir. Parti gazeteciliği de diyebileceğimiz bu furya ile niyeti haber vermek değil, DP’nin bülteni olmak ve Menderes’i desteklemek olan birçok gazete çıkarılmıştır. DP’nin de desteğiyle yerel ölçekte yayın yapan gazete sayısı bir hayli artmış, hemen her şehir ve kasabada Demokrat, Öz Demokrat isminde gazeteler çıkmıştır.

Çok partili sistem, demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Her ne kadar siyasi yapıların basını yönlendirdiği bilinse de, yönetim şekillerindeki geçiş ve siyasal gelişmelerin yönlendirilmesinde basın en önemli araçlardan biridir. Özellikle kitle iletişim araçlarının gelişimi ve kullanımlarının yaygınlaşması ile siyasi unsurlar basın çalışmalarını göz ardı edememekte, onların yönlendiriciliğe uygulamalarını şekillendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1946 yılına çok partili sisteme geçme denemeleri başarısızlık ile sonuçlanmıştır. 7 Ocak 1946 yılında Demokrat Parti’nin (DP) kuruluşu ile bu döngü kırılmıştır.

 

İktidar kontrolünde çalışmalarını yürüten ve sıkıyönetim sebebi ile baskı altında çalışan basının bağımsız bir şekilde gerçekleştirdiği ilk meslek örgütlenmesi 10 Haziran 1946 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurulmasıdır. İktidar tekelinde faaliyetlerini sürdüren basın ekonomi politik bağlamda da Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) sıkı sıkıya bağımlı hale gelmiştir. Demokrat Parti’nin de katıldığı 21 Temmuz 1946’daki Cumhuriyet tarihinin ilk çok partili seçimlerinde iktidar değişmese de basının tek yönlü haber üretimini kırmış, muhalif sesini yükseltmiştir.

  

1961‟de resmi ilanlar konusunda yeni bir düzenleme yapılınca ilan hakkı olan gazetelerin sayısı 1962 ile 1970 yıllarında 160-200 arasında değişmiş, 1974‟e gelindiğinde ise 214‟e çıkmıştır. Yerel gazete sayısı da artarak 1970‟de 1100‟e, 1975‟de 2600‟e kadar çıkmıştır. Niceldeki bu artış ne yazık ki, içeriğe yansımamış ve 1970‟li yıllardan itibaren Anadolu basını çöküş dönemine girmiştir. Bu yıllarda ulusal basın taşraya hitap eden ekler çıkarmaya başlamıştır. “Bol kadın fotoğraflı ve sansasyonel haberlerle dolu” yaygın basının, bölge ekleri çıkarmasıyla yerel basın çekiciliğini büyük oranda yitirmiştir.

 

27 Mayıs 1960 Darbesi’nin hemen ertesinde gazeteler darbenin haklılığı yönünde haberler yapmakta, Güney Kore yaşanan sokak hareketlerini manşetlere taşıyarak haklılıklarını ispat çabasına girişmişlerdir. Bu olaylar, DP iktidarının basın üzerindeki yoğun baskıcı tutumumun sonucu olarak yorumlanmıştır. Birçok ulusal gazetenin idari işlerinin başına darbe komutanları geçmiştir. Yassıada’da görülen davalardan biri DP iktidarı yanlısı haberler yapan gazetecilerinde yargılandığı örtülü ödenek davasıdır.

 

1960 müdahalesinden sonra, yerel basını ilgilendiren en önemli gelişme 2 Ocak 1961‟de kabul edilen “195 Sayılı Basın İlan Kurumu’nun Teşkiline Dair Kanun” un yürürlüğe girmesidir. Basın İlan Kurumu’nun kurulmasıyla resmi ilanların belirli ölçütler göz önünde bulundurularak ve eşit biçimde dağıtılması sağlanmıştır. Yerel basın da ciddi bir mali kaynağa kavuşmuş ve resmi ilan alabilecek kadar dayanabilen gazeteler batmaktan kurtulmuştur. Resmi ilanların cazibesiyle, bu yıllarda Anadolu’da tıpkı II. Meşrutiyet’te olduğu gibi bir yayın bolluğu yaşanmıştır. 1964 yılında, sadece Ankara’da çıkarılırken günlük gazete sayısı 34‟e ulaşırken 66 il ve 138 ilçede çıkan günlük gazete sayısı 322‟yi, haftalık gazete sayısı ise 205‟i bulmuştur. 1961‟de resmi ilanlar konusunda yeni bir düzenleme yapılınca ilan hakkı olan gazetelerin sayısı 1962 ile 1970 yıllarında 160-200 arasında değişmiş, 1974‟e gelindiğinde ise 214‟e çıkmıştır. Yerel gazete sayısı da artarak 1970‟de 1100‟e, 1975‟de 2600‟e kadar çıkmıştır.

Ocak 1961 tarihinde 195 sayılı Basın İlan Kurumu’nun Teşkiline İlişkin Kanun kabul edilmiştir. Anadolu Basını’nın gelişmesine katkıda bulunulmasını amaçlayan bu kanunda Basın İlan Kurumu’nun görevi; resmi ilanların gazetelerde ve sürekli yayınlarda basılmasına aracı olmak, gazete ve sürekli yayınlara basın dernekleri ve sendikalarına en çok 5 yıllık kredi açmak, gazetecilere ve basın işçilerine en çok iki yıllık borç vermek, basının makine, kağıt ve mürekkep gibi ihtiyaçlarını sağlamak, çalışamaz durumda olan basın mensuplarına ve ölenlerin ailelerine yardım etmek, sosyal girişimlerde bulunmak olarak açıklanmıştır. Kurumun genel kurulunda 36 kişi yer almaktaydı.

 

Basın özgürlüğünün, basın haklarının ve bu haklara dokunulmazlığın en net bir şekilde sıralandığı Cumhuriyet tarihindeki ilk Anayasa, 1961 Anayasası’dır. Anayasa’da yer alan; “Basın hürdür sansür edilemez”, “Yayın yasağı konamaz”, “Gazete ve dergiler toplatılamaz”, “Gazete ve dergiler kapatılamaz”, “Gazete ve dergi çıkartmak için önceden izin alınmaz, mali teminat gerekmez”, “Haber, düşünce ve kanıların yayınlanması engellemez”, “Basımevlerine ve basın araçlarına el konulamaz”, “Düzeltme ve cevap hakkı kötüye kullanılamaz” maddelerine istinaden ek olarak devletin basın kurumlarına işlevselliklerinin sürdürülebilirliği için destek de bulunacağına hükmetmektedir.

 

Örtük ya da açık, her askeri rejim, üstesinden gelemediği sorunların, basın kanalıyla kamuoyuna yansıtılmak durumuyla karşılaştığı her anda, kısıtlamalara gitmeyi seçmiş; haberin duyulmamasının, olayların gelişmesini önleyeceğini varsaymıştır. Bu nedenle, özelikle 1971 ve 1980 ihtilalleri sonrasında çok sayıda gazete kapatılmıştır.

 

Ofsete geçişle birlikte Türk basını teknolojik bir dönüşüm yaşamış, bu değişim 80'lerde iyiden iyiye hissedilirken, yerel basın, kısıtlı imkânları nedeniyle bu dönüşüme kayıtsız kalmıştır. Bunun yerine, ulusal basının artık kullanmadığı modası geçmiş tipo ve dizgi makinelerinin pazarı olmuş ve birçok kullanılmış makine Anadolu’da faaliyet gösteren matbaalara satılmıştır. Ofset teknolojisine geçmek için ise 1990'ların beklenmesi gerekecektir.



 Yerel gazetecilikte özellikle Cumhuriyetten sonra büyük bir gelişme yaşandığı söylenebilir. 1990 yılında Türkiye’de günlük gazetelerin sayısının 327 olduğu görülmektedir. Bu gazetelerde 1991 yılında çalışanların sayısının 1.900’lerde olduğu tespit edilmiştir. Yerel gazetelerin o dönemde yapısına bakıldığında; sahip ve yazı işleri müdürlerinin aynı soyadını taşıdığı, gazete kadrolarında akraba ilişkilerinin söz konusu olduğu söylenebilir. Bu dönemde özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa illerindeki tirajların diğer illere oranlara daha yüksek olduğu görülmektedir. İstanbul ve Ankara dışında en çok gazete; Adana, Hatay, Balıkesir, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Gaziantep, Denizli, Erzurum, İçel, İzmir, Kars, Konya, Mardin, Ordu, Tokat ve Zonguldak’tadır. Günümüze kadar yayınını sürdüren en eski yerel gazetenin Yeni Asır ve Yeni Adana olduğu bilinmektedir. En uzun geçmişi olan gazeteler de Antalya (1922), Bartın (1924), Trakya’da Yeşil Yurt (1925), Yeşil Giresun (1925), (Kayseri 1927), Elazığ’da Turan (1930), Siirt (1937) olarak bilinmektedir.

 

1980 öncesine bakıldığında; ulusal gazetelerin taşra baskılarını arttırdığı ve kimilerinin de bölge sayfaları açarak kent haberlerine daha fazla yer vermeye başladığı görülmektedir. İzmit’te Kocaeli, Adana’da Ekspres gibi gazetelerin birer bölge gazetesi olarak Anadolu’ya açıldığı ve özellikle spor sayfaları ile yerel gazete okuyucusunun dikkatini çekmeye başardığı bilinmektedir.

Haftaya,  Türkiye’de yerel basının gelişimini 1980 ve sonrası olarak inceleyeceğiz.

                                Hasan Sezgin KARABULUT

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar