GÜZEŞTE ÖYKÜLER SERİSİ: KARA DUT AĞACI - Hempa Entelekya

GÜZEŞTE ÖYKÜLER SERİSİ: KARA DUT AĞACI


     Mitoloji, insanoğlunun ilk çağlardan beridir doğayı, kendisini ve çevresinde olan her şeyi anlama ve anlamlandırma merakından ortaya çıkan mitleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bilinmeyen karşısında her zaman korkuya ve meraka kapılmış olan insanoğlu, çevresinde olup biteni anlamlandırarak kimi zaman yapılması gereken erdemler, kimi zaman ise uyulması gereken kurallar oluşturarak yaşamı için anlamlar, daha da doğrusu inanışlar oluşturmuştur. Bu inanışları birçok farklı eylem ile yaşatmış, günümüze kadar ulaştırmış ve biz insanoğluna, inanılması yahut inanılmaması bizlerin ellerinde olan ve zannımca inanmanın da yahut inanmamanın da çok da önemli olmadığı birbirinden değerli sözlü ve yazılı eserler bırakmışlardır. Bu eserler, geçmişimizi anlama ve anlamlandırmada doğrudan etkili olup, farklı farklı anlatılar ile bizlere çeşitli öğretiler sunmuşlardır. Kimileri için bu anlatılar birer "çocuk masalından" ibaret olsa da, ki öyle olsa dahi zannımca öneminden hiçbir şey kaybetmezler, insanoğlunun doğa, bilinmezlik ve yaşamın anlamı üzerine düşünmesi bizler için en az çocuk masalları kadar önemlidirler.

Yazımın devamında eleştiriyi "toplum eleştirmenlerine" bırakarak mitolojik bir hikaye olan Tispe ve Piremus'un  aşkından, bir diğer adıyla Kara Dut Ağacı mitinden bahsedeceğim.

Kadim zamanların birinde güzeller güzeli Tispe ve yiğitliğiyle meşhur olan Piremus adında iki genç yaşarmış. Bu gençler taa çocukluk yıllarından beri birbirlerine aşıklarmış. Aşkları belki de evlerinin yan yana olmasıyla ilişkiliymiş belki de kalplerinin aynı anda yaratılmasıyla ilişkiliymiş. Çünkü öyleymiş kadim zaman insanları; bazı durumları değer sayar ve kutsal bir nedene bağlarlarmış.


Fakat kutsal bir neden dahi olsa aileleri bu aşka karşıymış ve iki gencin gizlice görüşmekten başka çareleri yokmuş. Gençler uzun bir süre boyunca evlerinin arasındaki çatlaktan birbirlerini görmekten ve  aşklarını dile getirmekten öteye gidememişler. Fakat günlerden bir gün, yine ailelerinin uyumalarıyla birlikte çatlaktan konuşmaya başlayan aşıklar, ormanda buluşmaya karar verirler ve ikisinin de bildiği bir ağacın altında buluşmak üzere sözleşirler.

O gece geldiğinde güzeller güzeli Tispe sözleştikleri ağaca Piremustan önce varır, tam da o sırada o ağacın altında avını yeni yemiş, ağzından hâlâ avının kanları akan azılı kocaman bir aslan bulunmaktaymış. Ağzı kanlı koca aslanı gören Tispe, korkarak bir mağaraya doğru kaçarken boynundaki eşarbını düşürmüş. Çok geçmeden Piremus geç kalma endişesiyle birlikte ağacın altına doğru koşturmuş. Ancak ağaca vardığında ağzı kanlı  aslanı görmüş ve çok geçmeden vahşi aslanın pençelerinin arasında oynamakta olduğu  Tispe'nin eşarbını fark etmiş. O anda aklında tek bir düşünce oluşmuş; aslanın Tispeyi yediği...

Piremus, Tispe’nin acısıyla yaşayamayacağı için canına kıymaya karar vermiş. Belinden hançerini çıkarmış ve göğsüne saplamış. Çok geçmeden  cansız bedeni kanlar  içinde yere düşmüş. Bu esnada mağarada saklanmakta olan Tispe, korkusunu bir kenara bırakarak bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermiş ve  ağacın altına doğru gitmeye başlamış. Fakat ağacın altına geldiğinde yerde cansız yatan Piremus'u görmüş. Piremus, elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbı tutuyormuş. Genç kız olanlar karşısında ağlamaktan önce hiçbir şeyi anlayamamış. Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce olan biteni anlamış.

Kendisinin öldüğünü düşünen Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı ve Tispe, onları ölümün bile ayıramayacağını düşünerek   bir an bile tereddüt etmeden Piremus'un hançerini alıp, henüz üzerinde sevdiği adamın kanları kurumamış olan hançeri hiç çekinmeden göğsüne saplamış ve vücudu Piremus’un  bedeninin üstüne yığılmış. Rivayetlere göre iki aşığın kalpleri ölüm de bile üst üste gelmiş.

O anda tanrılar bile bu yüce aşk karşısında şaşırmış ve bu aşkı ölümsüzleştirmek istemişler.  Çiftin üstünde duran ve aynı zamanda buluşacakları ağaç olan kara dut ağacını Tispe ve Piremus'un aşkına adamışlar. Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına vermişler. Rivayete göre o günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini  yani Piremus’un kan lekesini, sadece yine o ağacın yaprakları yani Tispe’nin gözyaşları temizlemiş...
Bu esnada karnının doymasıyla birlikte uysallaşıp uzanmakta olan aslan, olan biteni izlemekte ve olanların nedenini merak etmekte imiş. Fakat ona bahşedilen ömür boyunca olan biteni anlayamamış. Ancak kara dut ağacının lekesini bir ömür boyunca yüreğinde taşımış.
                             Enes Emrullah KASAPÇI

Yazılarımızdan anında haberdar olmak ve bizi desteklemek için abone olmayı unutmayınız.

Email Hesabı:


Delivered by FeedBurner

Yorum Gönder

0 Yorumlar