GÜZEŞTE ÖYKÜLER SERİSİ:KARL DETROİT’DEN MEHMED ALİ PAŞA’YA -2 - Hempa Entelekya

GÜZEŞTE ÖYKÜLER SERİSİ:KARL DETROİT’DEN MEHMED ALİ PAŞA’YA -2

    Karl Detroit, İstanbul Boğazı’nın soğuk sularına ve kafasındaki sorulara rağmen
bir müddet daha kulaç attıktan sonra, Kız Kulesi’ni fark eder ve ona doğru yüzmeye başlar. Çok geçmeden kule bekçisi tarafından fark edilerek yukarıya çekilir. Bu arada, Kız Kulesi o tarihlerde bir cüzzamhane’dir. Yani düşünün ki, on iki yaşında bir çocuk gemiden kaçıp yüzerek bir yere varıyor ve vardığında karşılaştığı kişiler, etleri çürümüş insanlar..
Lakin Detroit, tüm olan bitene rağmen o gemiye dönmek istemediğini kule bekçisine söylüyor.
Bir süre sonra olayların büyümesiyle Karl Detroit, Sadrazam Âli Paşa’nın yanına götürülür. Âli Paşa karşısındaki bu yıpranmış çocuğa sorular sormaya başlar. Lakin o sorular arasında şüphesiz ki en önemlisi şudur, “Evladım neden Akdeniz’in onca yerinde değil de İstanbul’da atladın denize ?” Detroit bu soruya şöyle cevap vermiştir, “Ben, o kuleyi çok sevdim.”

Bir süre sonra çocuğun kaybolduğunu fark eden Almanlar Karl’ı geri isterler. Lakin Âli Paşa, gitmek istemeyen Detroit’i geri vermez. Bu olay Almanya ve Osmanlı arasında küçük de olsa diplomatik bir soruna yol açar. Lakin Sadrazam Âli Paşa bu durumu önemsemez ve Detroit’i oğlu ilan eder. Bunun üzerine Almanlar, bu güçlü irade karşında direnç göstermezler. Tam da bu sıralarda Sadrazam Âli Paşa’nın himayesine giren Detroit, Mehmed Ali adını alır ve Harbiye’de öğrenim görmeye başlar. Mezun olduktan sonra savaşlara katılır ve hatta, girdiği savaşlar neticesinde “Paşa” unvanı alan Detroit ya da daha doğrusu Mehmed Ali, 1878’de imzalanan Berlin Antlaşmasında Osmanlıyı temsil eden üç önemli devlet adamından biri olur. Bu, şu demektir; Detroit, on iki yaşında kaçmış olduğu Almanya’ya, elli bir yaşındaki Mehmed Ali Paşa olarak dönecektir.

Mehmed Ali Paşa, Almanya’ya gittiğinde yine bir gece yarısı, yine arkadaşlarının yanından ayrılarak ama bu sefer Magdeburg’a yetimhanesini görmek için yola çıkar. Mehmed Ali Paşa yetimhaneye vardığında bahçe kapısından içeri girer ve bir ağaca yaslanarak âdeta “paşa’lıktan” “çocukluğuna” döner. O anda gözlerinin önünden birçok hatırası geçmektedir; göldeki kurbağalar, ağaçtaki salıncak ve tabiki, kaçmış olduğu pencere…
Ne yazık ki Mehmed Ali Paşa, Almanya’dan geri dönerken yolunu kesen eşkiyalar tarafından, Kosova’nın Gjakova kasabasında linç edilerek yaşamını yitirir ve maalesef, bir daha Kız Kulesi’ni göremez.
Bu hikâye, Kız Kulesinin şahit olduğu hüzünlü hikâyelerden sadece birisidir. Nitekim bu hikâye, Mehmed Ali Paşa’nın bizlere bıraktığı tek miras da değildir. Daha sonrasında aynı soydan gelecek olan
Nazım Hikmet, Sabahattin Ali ve Oktay Rifat
Detroit’in bizlere en büyük miraslarıdır.

Ayrıca Mehmet Ali Paşa’nın ölümünden yıllar sonra Nazım Hikmet, on iki yıl boyunca hapis hayatı çekmiş ve çıktığı ilk gün hapishanede en çok özlediği şeyi, yani büyük dedesi Mehmed Ali Paşa’nın on iki yaşındayken “Ben, o kuleyi çok sevdim.” Diye bahsettiği Kız Kulesini görmeye gitmiştir.
Belki de bazı duygularımız, her ne kadar farkında olmasakta, kalıtsaldır.
Ve yine belki de, duyulan büyük aşklar, başka bir aşkın devamıdır.







                                           Enes Emrullah KASAPÇI

Yorum Gönder

0 Yorumlar