İnsan sosyal bir varlıktır ve doğası gereği diğer insanlarla toplu halde yaşamak zorundadır.
Toplum, aralarında sosyal ilişki bulunan, aynı kültürel değerleri kabul eden, aynı toprak parçası üzerinde yaşayan insanlardan oluşur.Her toplumun kendine göre bir yapısı vardır.
Topluluk halinde yaşamak belirli bir düzen gerektirir.Düzense beraberinde çeşitli normlar, değerler, algılar getirir.
Normal bir erim alanıdır, sapma olası ve kaçınılmazdır.Normlar özel bir zamandaki veya durumu, ortamı betimler.Dolayısıyla bir kültür için normal kabul edilen, başka bir kültür için normal olmayabilir.
Tüm bu var edenleriyle toplum, insan tarihi boyunca insani kalıplara, kategorilere ve sınıflara yerleştirme arayışında olmuştur.Süregelen bu arayış toplumsal kimliklerin inşasına ve etiketlenmeye neden olur.
İnsanın ahlaki, fiziki ve norm dışı olan ve kötü özelliklerini ortaya koyan damga kavramı, ilk olarak Yunanlılar tarafından kullanılmıştır.Bu işaretler insan bedenine yakılır ya da kazınır, taşıyıcının durumunun göstergesidir.Bu insanlar yaşamın her alanında dışlanmaya maruz kalırlar.
Erving Goffman birbirinden farklı üç damga tipinden bahsetmektedir.
•İlk olarak; bedenin korkunçlukları muhtelif fiziki deformasyonlar.
•İkinci olarak; zayıf irade, baskıya müstahak ya da doğal olmayan tutkular, sapkın ve katı inançlar ve ahlaksızlık olarak algılanan bireysel karakter bozuklukları gelir; örneğin hapis yatmak, bağımlılık, işsizlik, intihara girişim ve radikal siyasi davranışlar vb.
•Son olarak ise; ırk, ulus ve din gibi etnolojik damgalar vardır; bunlar, soy bağıyla aktarılabilirlerdir.
Damgalı bireyler, diğer insanlar tarafından kabullenilmedikleri ve onlarla eşit olmadıklarına dair bir algıya sahiptirler.Sosyal yaşamdan dışlanırlar, ayrımcılığa uğrarlar, haksız muamele görürler.Oysa bireyler sadece insan oldukları için bile saygıyı hak ederler.
Hepimiz aslında birer damgalanma ihtimali olan adaylarız, görmezden gelmemeliyiz.
Kaynakça: Erving GOFFMAN - DAMGA
Hilal DEMİRCAN
0 Yorumlar